27 Ocak 2015

Pide-i İstanbul, Bir Şehir Turu

Bu işin güzel yanlarından biri de tur dönüşü alınan banyo. Kaskınızın altında kafanıza yapışmış saçlarınızın üzerine akan sıcak su bedeninizi yavaş yavaş ısıtır. Beraberinde tozu ve tuzu akıtırken düşünceleriniz gerilere gider. Gezilen görülenler, konuşulanlar, pedallanan yol ve yaşama dair pek çok şey akla gelir.

İstanbul’un yakın çevresini dolaşmak kadar şehir turu da büyük keyif verir. Bu pazar Serhan’ın rehberliğinde ve Haldun’un asistliğiyle Küçükçekmece’ye kadar bir İstanbul Şehir Gezisi yaptık, yaklaşık 65 km tutan.

Sabah hep birlikte, Serhan, Haldun, Levent, Kamil, Ali, Hasan ve İhsan’la Siirt pazarındaki kahvaltımız sonrası (3,25’e var mı başka yerde pide?) bastık pedallara. Fatih Akdeniz Caddesi’ne paralel bir yoldan Millet Caddesi’ne indik, oradan da Vatan Caddesi’ne çıkıp göbekten Samatya’ya yöneldik. Pazar olduğundan trafik çok yok yollarda. Tabii bizi bu şekilde gören bazı hemşerilerimizden İngilizce tezahürat almak çok hoş oluyor. Biz de zaten ecnebiye benzemek için çok gayret sarf ediyoruz. Üzerlerimize yabancı dilde yazılmış giysiler giyerek onların algılarını kolaylaştırıyoruz. Hatta bir keresinde “Bulgaria...” diye bağıran bile çıkmıştı.

İstanbul’un tarihi surlarını Silivrikapı’dan terk edip (kaç kapısı var İstanbul’un bilir misiniz?) hemen karşısındaki mezarlıklara girdik. Müslüman ve Ortodoks mezarlarının yoğun olduğu bu bölgede güzel bir bina dikkat çekiciydi. Ermeni mezarlığı yakınında, Manastır Kafe. Belli ki bir ince zevkin eseri. Bir başka gelişimizde buraya uğramak isterim. Haldun sahibesinin hoş sohbet olduğunu, bisikletlilere ayrı bir ilgi gösterdiğini söyledi (Balıklı Meryem Ana Rum Ortodoks Manastırı hemen yanında).

Bolca hastane önünden (Yedikule Göğüs H., S. Şakir Kadın Hastalıları H., Surp Pirgiç Ermeni H.) geçip Olivium’un arkasından Kazlıçeşme Zeytinburnu arasını bağlayan sahil yoluna paralel arka yoldan Veliefendi Hipodromu’na doğru yöneldik (arada kısa, bozuk satıhlı bir yol bile vardı).

Bakırköy içlerinden dolanıp (burası kalabalık, insan kaynıyor) Ruh ve Sinir Hastanesi arkasından Ataköy’ü tamamlayıp (gerçekten Ataköy kaç kısım? Git git bitmedi), Yunus Emre Camii’nde bir ihtiyaç molası ve Atatürk Hava Limanı yakınlarına geldik. İnip kalkan uçakları izleyerek (bu koca kuşlara bakmak çok zevkli) Florya’ya ulaşmış olduk.

Bugün hava çok sıcaktı. Firuzan’ı terletti (beni de). Daha hafif giysilerle değiştirdi üstünü.

Florya içinde kararsız şoförler trafiği az tıkamadılar. Kıvrılarak aştık bu acemileri ve Menekşe’yi geride bırakıp Küçükçekmece’yi bulduk. Gördük ki inşaatlar, yol ve meydan çalışmaları ile halen karmaşık buraları (neresi değil ki?). Km saati 35 göstermişti bile.

Küçükçekmece adının kaynağı konusunda, tarihçiler arasında değişik görüşler mevcuttur. Hakkı Raif Ayyıldız bir yazısında; bölgenin Küçükçekmece adını almasını şöyle anlatmaktadır: "Batağa gayet kalın kazıklar çakılmış ve aralarına halatlar gerilmiştir. Yolcular büyük bir sala dolar, salcılar da salı çeke çeke kanalın öte yakasına yüzdürüp götürürlerdi; bunlardan ötürüdür ki, iki gölün geçitlerine "Küçükçekmece" ve "Büyükçekmece" adları verilmiştir.

"Çekme" adı, bu bölgede olan çöküntülere bağlanmaktaysa da, gerçeğe en yakın varsayımın, göle giren balıkları tutmak için kanala konmuş olan ve yukarı çekilerek açılan kafesli setlerden dolayı verilmiş olduğu söylenebilir. Kaldı ki, eski Osmanlı Vakıf defterlerinde de bölge "Çekmek-i Küçük" olarak anılmaktadır. Öte yandan "küçük" olarak adlandırılan göl, gerçekte "büyük" olarak adlandırılandan daha büyüktür. Adlandırmadaki bu terslik, göller üzerindeki köprülerin uzunluğuna da bağlanabilir. (Vikipedi)








Göle ulaşabilmek için bırakılan daracık yolun anlamını anlayamadık. Eskiden bisikletle bile geçilebilen bu yol polis araçlarının parkı için alınmış ve vatandaşa değil yan yana, karşı karşıya bile geldiğinde yürüyemeyeceği bir aralık bırakılmış. Bu nasıl bir saygısızlıktır böyle?

Göl kıyısında kesemize uygun yer yoktu. ‘Cafe’lerde çay 2 lira. Buna kim dayanır? Oturunca 3 bardaktan aşağı içen yok. Beltur sadece yemek vermeye başlamış. (içerisi tıklım tıklımdı). Kıyıda oyalandıktan sonra merkezde bir kıraathaneye oturup 1 liradan bolca çay içip karnımızı doyurduktan sonra dönüşe geçtik. Saat öğlen 1’i geçmişti bile.

Dönüş ayrı bir macera oldu. Bir kere yollar artık araç ve insanla doluydu. Sahiller işgal edilmiş. Yürüyen (ama sağına soluna bakmayan), 3 tekerli bir elektrikli araç üzerinde dikilen, ‘selfie’ çeken (buna öz çekim denildi), sonrasında artık bir İstanbul klasiği olan ‘mangalcılar’ (yelleyiciler demek daha doğru) ve ‘çekirdekçiler’ rekabeti (hangimiz daha çevreciyiz)...

Ataköy Marina’da Kahve Dünyası yanına bisikletlerin parkına izin vermedi güvenlikçi. Sorduğunda bir yığın sebep sayıyor ama hiç biri doğru değil (anlat anlat durumları yani). Biz de paramızı Beltur’a saklayıp orada bir mola vererek devam ettik.

Buradan sonrası malum. Biraz kıyıdan biraz yoldan gidersin. Trafik çıldırmıştır. Arabalar yayayı takmaz (seni hiç takmaz) kaldırıma ısrarla çıkar. Hatta yer bulduğu ve o kaldırıma çıkabildiği için yüzü marifet yapmış gibi sırıtmaktadır. Sesini çıkartırsan seni bile azarlar. Her daim kendi haklıdır.

İhsan ve Haldun önden bastılar ki kaptan vapuru bekletsin diye. Ama biz ancak ikincisine yetişebildik. Hasan’la Ali zaten Yenikapı’da ayrılmışlardı. Kaldı Kamil, Levent ve Serhan, onlar da Beşiktaş’a döndüler...

Bu ne? Su kesildi, olacak iş mi? Kaldık mı şimdi sabunlu. Geziyi anlatacağıma yıkansaydım keşke... :))

















Pide-i İstanbul Gezisi: (Kızıltoprak-Kadıköy)-Karaköy-Eminönü-Unkapanı-Fatih-Fındıkzade-Samatya-Silivrikapı-Yedikule-Zeytinburnu-Bakırköy-Ataköy- Yeşilköy-Florya-Menekşe-K.Çekmece ve dönüş (sahil yolundan)    


Tur tarihi: 25 Ocak 2015
Kat edilen mesafe: 66,67 km.
Ortalama hız: 13 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 5 sa. 7 dk., dışarıda geçen süre 8 sa. 28 dk. 
En yüksek sıcaklık 24 ˚C, en düşük 12 ˚C, ortalama 16,5 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 429 m, kaybı (iniş) 431 m.

Garmin yol bilgisi Pide-i İstanbul





































Foto katkıları için Levent ve Haldun’a teşekkürler.